Bu yazımda da sizinle birlikte mutluluk ülkesine yolculuk etmek istiyorum.Aslında böyle bir ülkeye gidebilmek için tüm insanoğlu kuyruk olurdu. Ama sizin için bir iyilik yapıp bu ülkeye sizleri ben götüreceğim.
Hazırmıyız ❗
Uzaklarda çokkk uzaklarda mutluluk adında bir ülke varmış. O ülkeye sadece kendiyle barışık, hayata pozitif bakan, arkasına bakmadan yalnızca geleceğe odaklanan, geçmişiyle yaşamayan, herkezle iyi geçinen, para değilde gönül zenginliğine değer veren, hep gülümseyerek bakan, güzel huylu, acılarını ve mutluluklarını paylaşıp, dosta arkadaşlığa değer veren adam gibi adamların gidebildiği huzur dolu bir ülkeymiş. O ülke de herşey rengarenkmiş. Dokunduğun şeyler yüreğine sıcaklık, baktığın bütün güzellikler bedenide sağlık ve enerji verirmiş. Orda göz yaşı yok, endişe, korku kısacası olumsuz olan hiçbir şey yokmuş. Nezih, muhteşem bir ortam mış. Mutluluk ülkesinde ki aileler huzur içinde yaşıyorlarmış. Komşulukları dostane olmuş. Kimse kimsenin aldısına verdisine karışmıyor, herkez uyum içinde yaşayıp gidiyormuş.Akrabalar birbirlerine kenetlenmiş hiç biri diğerinin önüne geçebilmek için yarışmıyormuş. Asla dedikodu yapmıyorlarmış çünki onun ne olduğunu bilen yokmuş. Büyükler küçüklere değer veriyor, küçükler de büyüklerini sayıp, seviyormuş. Bu ülkede iş yerlerinin asla kapıları da kilitlenmezmiş. Çünki bir insanın acil o işyerinde satılan ürüne ihtiyacı olurda alır diye.Bunun adı insanların birbirlerine olan GÜVEN'iymiş. Bu ülkede para da kullanılmazmış.Herkez birbirlerine özel dualar ve iyi dileklerde bulunup tüm ihtiyaçlarını bu yöntemle gideriyorlarmış. Buda GÖNÜL ZENGİNLİĞİ ve İÇTENLİK'miş. Gösteriş te yokmuş bu ülkede. İnsanlar kendilerini her daim iyi hissettikleri için birilerine iyi görünme çabaları yada yalakalık yapma gibi bir uğraşlarıda olmuyormuş. Buna da MÜTEVAZİLİK diyorlarmış. Mutluluk ülkesinde hiç bir sorun yaşanmıyor herşey süküt içinde sürüp gidiyormuş.
Bu ülkenin çok önemli bir kuralı varmış. Ne olursa olsun hiçbir aile bireyi birbirlerinden ayrılmadan, hep aynı çevrede birlikte yaşamakmış. Aileler büyüdükçe mahalle, köy, kasaba derken herbir aile bir aşiret gibi ünvan alıp isimlerini bulundukları şehirlere verirlermiş. Bu ülkede hoş görü varmış, uyum varmış. Olumsuz düşünen olursa ülke dışı edilip bir daha asla o ülkeye alınmazmış. Ama bugüne kadar böyle bir olay yaşanmamış çünki orada yaşayan herkez su gibi berrak, yüzleri nurlu, gönülleri prıl prıl'mış. Birinin işi olduğunda herkez canla başla koşar o kişinin elinden tutup yardım edermiş. O ülkede kimsesiz de yokmuş. Çünki yalnız kalan insanlar asla yanlızlığa terk edilmezmiş. Düğün dernek olduğu zaman taa uzak mahalledekiler koşarak gelir o aileye her konuda destek olurlarmış.
Ülkede ki yönetim sistemine de HUZUR adını vermişler.
Kocaman bir kalp varmış. Bu kalbin içinde yönetime bağlı makamlar oluşturulmuş. Burda ki makamlar hep maneviyatın güçlülüğünü artırmak için çalışıyormuş. O insanların anlayışı, maneviyat ne kadar güçlü olursa gönüllerde bir o kadar güzel olurmuş.Gönüller güzel olunca da hiçbir sıkıntı yaşanmazmış bu ülkede.
Her bir makamın ayrı bir ismi ve özellikleri varmış.
DUA makamı; bu makamda ki görevli olanlar Allah dostlarıymış ve ülkesinde yaşayan tüm insanların huzuru, sağlığı ve mutlulukları için hergün dua ederlermiş. Bir diğer makamın ismide
SEVGİ makamıymış. Bu makamda bulunan görevlilerde peygamber efendimizin(S.A.V) yaşadığı tüm güzellikleri insanlara uygulatmakla görevliymiş. Çünki o mübarek insanda ki güzel ahlakı insanlara aşılayıp ülkelerinde bulunan insanlarin ahlaklarını zenginleştirip, nefislerine yenik düşmeden doğru yolda ilerlemelerini sağlamakmış.
SAĞLIKLI MUTLU BEDEN adında bir makam daha varmış. Bu makamın amacı da, günlük hayatı planlar, bir günü beş kısma ayırarak günlük bir program oluşturur, insani zaman mefhumu ile yüz yüze getirir ve her günün dolu dolu yaşamalarına neden olurmuş. Vücudu geliştirip tüm organların hareketini sağlayarak o ülke insanlarının beden sağlıklarını düzenlemekle ve insanlarını daima zinde tutabilmek, beyinlerine yeterince kan gitmesini sağlayarak bütün uzuvlarını çalıştırıp haramdan koruyarak halkını eğitmekmiş. Birde
DENGE makamı varmış.Bu makamın görevide, o ülke insanlarının hepsini aynı seviye tutabilmekmiş. Sınıf farkı yokmuş bu ülkede. Hak yememek adına insanlar arası seviye dengesini kurmakmış. Yani bu muhteşem ülkede insanlar arasında hiç bir yarış olmazmış.
Hırs, öfke, nefret, kin, iki yüzlülük, hainlik, birbirlerini kullanma, gösteriş, alt sınıf, üst sınıf, galleşlik, yalan, dolan, iftira gibi kirli kötü şeyler yaşanmazmış hiç bir entrika yokmuş bu ülkede.
Çünki bunların ne anlama geldiğini bilen de yokmuş zaten. O ülke insanlarının ruhu huzurlu, bedenleri sağlıklı, kalpleri nurlu tertemiz yüreklere sahiplermiş.
***
" Allah'a sığınmak bütün kötülükleri yok etmenin anahtarıdır ".
Aslında bu Mutluluk ülkesi anlattığım gibi çokk uzaklarda bir yerlerde değil. Tam tersi bu ülke ruhumuzda, içimizde. Biz kendimizi islam ve ahlak kurallarına uygun bir şekilde eğitip geliştirirsek zaten hiç bir olumsuzluk ne beynimizde, ne kalbimizde nede bedenimizde barınamaz. Mutluluk ülkesinin yöneticiside yine kendimiziz. Kötü bir yönetimde kocaman bir ülke anında nasıl dağılıp yok oluyorsa, iyi eğitilmemis nefisde kendini dağıtıp bütün olumsuzlukları içinde yaşatarak o bedenin yok olmasını sağlar. İnsan kendini her daim hasta ve çaresiz, ümitsiz bir vak'a olarak görür. Tüm hayatı kendi kendine zindana çevirir.
Yani o mutluluk ülkesine gidecek olan biletler kendi cebimizde aslında her daim hazır. Yeter ki bunu Allah için kullanıp kendimizi en iyi şekilde yetiştirelim ki bizlerden gelecek olan yeni nesillere de ışık olalım. İşte o zaman tüm insanlık bir arada hiç bozulmadan huzur içinde yaşayıp gider.
İÇİMİZDE Kİ YANAN O IŞIĞI SÖNDÜRMEYELİM...
" O mutluluk denen şey zaten biziz, onu çürütmeyelim.İnançlarımız doğrultusunda yeşertip daima canlı kalmasını sağlayalım.Mutluluğun anahtarı; Allah'ın varlığına ve kadere inanmaktır..."
Selam ve Dua İle...
Fikriye Ayrancı Keper
Belçika-Genk 2017