Savaşın Gölgesinde Ki Masumiyet
Dünyanın her köşesinde patlayan bombalar, yükselen savaş naraları, vicdanlarımızı köreltiyor mu? Bunu sorgularken içimden yükselen bir isyanı sizinle paylaşmak istiyorum. Gözlerimizin önünde masumlar ölürken, biz bu acıya daha ne kadar sessiz kalabiliriz?
İran ve İsrail arasında tırmanan gerilim, geçmişin derin yaralarını tekrar kanatmaya hazırlanıyor. Daha önce Suriye’de, Yemen’de, Ukrayna’da olduğu gibi, en büyük bedeli yine siviller ödeyecek. Savaşlar, haritaları değil, insanları yok ediyor. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar... Onlar savaşın en masum, en savunmasız kurbanları. Bu, sadece bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın yarasıdır.
Her sabah uyandığımda, savaştan etkilenen çocukların yüzü gözümün önüne geliyor. Henüz dünyayı keşfetmeye başlamadan, hayalleri silah sesleriyle kesilen çocuklar... Oyun oynamaları gerekirken, enkazlar arasında yaşam savaşı veriyorlar. Bir annenin gözlerinde gördüğüm o sessiz çığlık, içimde derin yaralar açıyor. Kadınlar, kaybettikleri eşlerinin yasını bile tutamadan, çocuklarına sarılıp hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yaşlılar, bir ömür boyu biriktirdikleri her şeyi, savaşın yıkıcı gücüne teslim etmek zorunda kalıyor. Bu adaletsizlik karşısında nasıl sessiz kalabiliriz?
Filistin’de yaşananlar, bir savaş değil, açıkça bir katliamdır. İsrail'in bu topraklarda gerçekleştirdiği eylemler, masum insanların hayatlarını yok etmekte ve onları evlerinden, geleceklerinden mahrum bırakmaktadır. Filistinli çocuklar, gözleri önünde ailelerinin katledilişini izliyor. Bombaların sesleri arasında yaşamaya çalışırken, hayalleri birer birer yok oluyor. Onların en temel hakları olan yaşama hakkı, acımasızca ellerinden alınıyor. Bu insanlar, sadece var olma mücadelesi vermekle kalmıyor, aynı zamanda insanlık onurlarını da korumaya çalışıyorlar.
Dünyanın başka köşelerinde de aynı acılar yaşanıyor. Arakan'da, Rohingya Müslümanları evlerinden sürülüyor, soykırıma uğruyor. Bir milletin geleceği olan çocuklar, kaçarken denizlerde boğuluyor, kamplarda yaşama tutunmaya çalışıyor. Yalnızca inançlarından ve kökenlerinden dolayı bu acıları yaşıyorlar. Uygur Türkleri de benzer bir kaderi paylaşıyor. Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda, baskılar altında eziliyorlar. Ailelerinden koparılan çocuklar, kamplara hapsedilen kadınlar ve insanlık onurunu zedeleyen her türlü zorbalıkla karşı karşıyalar. Bu insanlar, sadece var olma mücadelesi veriyorlar.
Dünyanın bu acımasız düzenine dur demek zorundayız. Savaşların en ağır yükünü sırtlanan bu insanları kim koruyacak? Nerede uluslararası toplum? Nerede Birleşmiş Milletler, nerede İnsan Hakları İzleme Örgütü? Dünya liderleri, BM Genel Sekreteri António Guterres, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ABD Başkanı Joe Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping… Sizler bu dünyayı yönetme iddiasındasınız. Sizler insanlığın temsilcilerisiniz. O halde neden savaşın ve zulmün acılarına gözĺĺoo yummaktasınız? Neden ellerinizdeki gücü, barış ve adalet için kullanmıyorsunuz?
Bu insanların hayatlarını kurtarmak sizin elinizde. Ama sessiz kalırsanız, her geçen gün bir çocuk daha ölecek, bir kadın daha umutlarını kaybedecek, bir yaşlı daha evsiz kalacak. Savaşların kazananı yok, yalnızca kaybedenleri var. Ve bu kayıpların yükü, hepimizin omuzlarında.
Sevgili okuyucum, bu yazıyı okurken, lütfen kalbinde bir sızı hisset. Savaşın yıktığı hayatlara sessiz kalamayız. Savaşın mağdurları olan kadınlar, çocuklar, yaşlılar için bir şeyler yapmalıyız. Eğer bu dünyada barışı kurmak istiyorsak, sesimizi yükseltmeli, sorumluları harekete geçmeye zorlamalıyız. Biz susarsak, masumların çığlıkları yankılanacak ama duyulmayacak.
Barış, sessizliğin değil, sesini yükseltenlerin eseridir. Barış, ancak haksızlıklara karşı çıkan, insan haklarını savunan, sesini duyurmak için çaba gösteren ve adalet için aktif olarak harekete geçen insanların gayretiyle sağlanabilir. Yani, barış sessizliğin değil, mücadeleyle, cesurca konuşan ve eyleme geçen insanların ortak çabasıyla gerçekleşir.
Dilerim Allah'dan, dünya bir an önce savaşın gölgesinden çıkar ve barışın aydınlığına kavuşur. Masumların sesini duyup, insanlığımızı hatırlarız. Her birimizin çabası, daha adil ve huzurlu bir gelecek için bir adım olsun.
Savaşlar değil, barış kazansın!
Fikriye Ayrancı Keper
Belçika-Genk
Yorum Yazın
Facebook Yorum