Selçuk Üniversitesi ve Rektörüne Saldırılar Bitmiyor
Yükselen her toplumda bilimin esas alındığı bir gerçektir. Geçmişten günümüze bütün büyük devletler bu temelden güç almışlardır. Bilimin ve bilim adamlarının, devletlerin kuruluşlarında ve yükselmelerinde olduğu kadar, geri kalma ve yıkılmalarında da paylarının olduğu bilinen bir hakikattir.
Bruxelles Korner
Güngör Gökdağ
Selçuk Üniversitesi ve Rektörüne Saldırılar Bitmiyor
Yükselen her toplumda bilimin esas alındığı bir gerçektir. Geçmişten günümüze bütün büyük devletler bu temelden güç almışlardır. Bilimin ve bilim adamlarının, devletlerin kuruluşlarında ve yükselmelerinde olduğu kadar, geri kalma ve yıkılmalarında da paylarının olduğu bilinen bir hakikattir.
Üniversiteler, evrensel ilkeler doğrultusunda bilimin üretildiği ve paylaşıldığı, toplumun geleceğine yön verildiği önemli kuruluşlardır.
İyi bilinmelidir ki eğitim meselesi de, Türkiye'nin en öncelikli meselelerindendir.
Bu bakımdan yükseköğretim konusu, Türkiye’nin yaşadığı sorunların çözümü ve hedeflerine ulaşması bakımından hayati bir öneme haizdir.
Zaten Türkiye'nin de en çok ihtiyaç duyduğu şey, bölgesel ve küresel çapta büyümesine ivme katacak, bilimsel boyutlarıyla çözümler üretecek, geniş kapsamlı güçlü üniversitelerin sayılarının artırılmasıdır.
Öte yandan üniversitelerin, devlete ve millete yük olan değil, ürettikleri bilgi ile topluma değer katan kurumlar haline dönüşmediği müddetçe belirlenen hedeflere ulaşmakta zorlanacağımız da bir gerçektir.
Teknoloji geliştiren, katma değerli işler yapan, inovasyoncu ve öncü, bölgesini ve ülkesini dönüştürebilecek üniversitelerin sayıları çoğalmadığı müddetçe de ilerlemenin sağlanamayacağı bir hakikattir.
Kaliteli ve nitelikli üniversite anlayışının ne yazık ki Türkiye geneline homojen bir şekilde yayılmadığını, bölgeler arasında akademik performans açısından farklılıklar olduğunu biliyoruz.
Öte yandan üniversitelerin, zihinsel dönüşümü sağlayamamış, vatan bilincini kavrayamamış ve illegal yerlerle olan bağını koparamamış akademisyen kadrolardan yana sorunlarının olduğunuda biliyoruz.
Bu bakımdan bazı üniversitelerin fokur fokur kaynadığını, toplumun en sancılı kurumları olduğunu da müşahade ediyoruz.
İşte bu bakımdan ülkemizde teröre ve illegal fraksiyonlara geçit vermeyen, yasaları ve ahlaki değerleri esas alan duyarlı ve hassas yöneticilerin işbaşına getirilmesinin, üniversitelerin olmazsa olmaz zorunluluğu olduğunu düşünüyoruz...
Çünkü üniversitelerde hakimiyet kurmak, yönetmek, kurumu zapturapt altına almak öyle göründüğü kadar kolay bir iş değildir?
Birçok üniversitede, hala daha FETÖ yandaşlığı ve idare karşıtlığı yapan kripto konumda farklı fitne yapıları vardır.
Selçuk Üniversitesi'de, zaman zaman bu yapıların ağırlığının hissedildiği kurumlardan biridir...
Selçuk Üniversitesi ve Rektörü Prof Dr Mustafa Şahin seçildiğinden bu yana, bu kirli yapıların hedefindedir..
Sistemli ve sürekli olarak, medya ve sosyal medya üzerinden yapılan yalan haberlere ve iftiralara maruz kalmakta, verdiği mücadelenin ince sızısını çekmektedir.
İftira, yalan ve tezviratta bir numara mahir olan FETÖ ve âvânesi, eski güçlerine yeniden kavuşabilmek, yeni bir düzenek kurabilmek ve yönetimden öç almak gayesiyle üniversite ve yönetimini karalamaya, aleyhde olumsuz bir algı oluşturmaya çalışıyorlar.
Misal, 2003-2016 yılları arasında FETÖ'nün örgüte eleman yetiştirmek için yuvalandığı, asker, emniyet ve yargı mensubu olan 4200 kişiye usulsüz şekilde yüksek lisans ve doktora diploması verildiği, bilgi işlemin ele geçirildiği, döner sermayenin dahi FETÖ kaynaklarına aktarıldığı ortaya çıktı.
Yine geçmişte, dekanlık, bölüm başkanlığı ve anabilim dalı başkanlığı gibi kadroları ele geçiren FETÖ'cü akademisyenler, dar alanda kısa paslaşmalar yaparak, üniversiteye yüksek lisans, doktora ve asistan alımlarında kilit rol oynamışlar. Örgütçü olmayan başarılı öğrencileri, yazılı veya sözlü sınavlarda düşük puan vererek elemişler.
Lisans öğrencilerine bile derslerde ayrımcılık yapmışlar, eğitimin kalitesini değil, örgütün geleceğini düşünmüşler.
Üniversiteyi babalarının çiftliği gibi kullanarak, çeteleşmişler.
Kurumu neredeyse FETÖ'nün özel okullarından farksız bir hale getirmişler.
İşte Prof Dr Mustafa Şahin, böylesi bir yapıyı devralarak, yaklaşık 100 bin öğrencisi ve 2700 akademisyeni olan devasa büyüklükteki Selçuk Üniversitesi'ne Rektör olarak seçildi.
Bu kadar büyük bir yükseköğretim kurumunun sorunlarını mevcut koşullar içinde, elindeki sınırlı imkanlarla çözme yoluna gitti.
Üniversiteyi ise, güvenip, itimad ettiklerine görevler vererek yönetmeyi tercih etti.
Bu zamana kadar üniversitenin binbir çeşit karmaşık sorunlarıyla uğraşırken, örgüt yapılanmasını temizleme sürecini de iyi işletti.
Cesaret ve şecaatle 213 akademisyenin terör örgütü bağlantısı nedeniyle üniversite ile ilişiğini kesti.
Hala daha soruşturma ve tahkikatını sürdürdüğü onlarca akademisyen var...
Rektör Şahin, mücadeleyi tavizsiz sürdürdüğünden, kendisine kurulan kumpasların da ardı arkası bir türlü kesilmedi?
Yönetime ve üniversiteye atılan iftiralara karşı mukavemet geliştirmek, kurumun eğitim-öğretim dışındaki rutin işlerinden biri haline geldi.
Oysa Selçuk Üniversitesi ve rektörünün yürütmekte olduğu Bilimsel Araştırma Projeleri, Tübitak ve Kalkınma Bakanlığı projeleri ise bu zamana kadar hiç konuşulmadı?
Üniversite'nin kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri, çalışma stratejileri ve yaptıkları reformları hiç gündeme gelmedi?
Milyonlar harcanarak yapılan yatırımlar, milli hedefler doğrultusunda yoğunlaşılan çalışmalar hiç dikkati çekmedi?
Türkiye Cumhuriyeti'nin en stratejik üniversitelerinden biri olan Selçuk Üniversitesi; Güneş Enerjisinden Elektrik Üretimi, Otomotiv Teknolojileri, Güvenlik ve Savunma, İlaç ve Aşı Geliştirme gibi değişik farklı alanlarda çalışmalar yürütmek üzere birçok Uygulama ve Araştırma Merkezleri kurdu.
Araştırma ve geliştirmeye çok büyük bütçeler ayırdı.
İleri vadede, bilime, üniversiteye ve ülkeye dönüşümü olacak yüzlerce proje yürütüyor.
Tüm olumsuzluklara rağmen rağmen, başarıyı çalışarak yakalamaya çalışıyor.