Evet, uğruna pazarı altüst ettiğim siyah hırkanın suçlusuyum…
Dün öğlen molasında siyah bir hırka almak için cuma pazarına gittim… Tüm pazarı dolaştım aradığımı bulamayınca tam vazgeçmek üzereydim ki en son tezgahta aradığımı buldum. Hani diğer standlardan biraz daha pahalı, butik tarzında giysiler satarlar, onlardan birinde. Hırkayı elime aldım hemen parasını verip gitmek istedim, yarım saatlik molam bitmek üzereydi çünkü...
Daha fiyatını soramadan "Ahh..die vreemdelingen hé...., wat ik vandaag al allemaal niet gezien heb", (şu yabancılar ahh, ben bugün neler görmedim ki) dedi satıcı kadın yanında duran kadına. Bunu duyunca (duyma işte, git işine, duymamazlıktan gel...) hırkanın fiyatını sormak yerine, kendi sesimden "En wat heb je allemaal gezien, als ik jou zo hoor praten, ben ik echt wel benieuwd naar wat je te vertellen hebt over die vreemdelingen?", (Neler gördün ki, seni böyle duyunca yabancılar hakkına neler söyleyeceğini merak ettim?), dediğimi duydum. Aslında o anda bu soruyu ona yöneltiğim için kendime çok kızdım. Ama sormuştum bir kere, geri dönüşü yoktu artık.
Belli ki pazarcı kadında şaşırmıştı, benden böyle bir soru beklemiyordu. "Ja, als je zo curieus bent madam, dan zal ik het jou eens uitleggen. Het is de eerste keer dat ik hier op deze markt sta hé, en ik sta er echt versteld van! Die hebben zo gezegd geen geld en die kopen er maar op los! Dit bewijst dat die meer geld hebben dan ons! " (Evet, bu kadar merak ediyorsan sana anlatayım bayan, ben ilk defa bu pazar yerinde duruyorum ve şaşkınlık içindeyim! Bunların sözde paraları yok, ama öyle bir alışveriş yapıyorlar ki, bu onların bizden daha fazla paraları olduğunu kanıtlıyor!), dedi bir solukta ve kızgın bir halde.
"Wat een domme beoordeling is dit?! Het is toch goed voor jou kraampje dat zij kopen, zo kan jij dan ook je boterham verdienen, en wie zegt dat zij geen geld hebben of minder geld hebben dan jij?" (Bu ne kadar aptalca bir yorum?! Bu senin standın için daha iyi değilmi, sende onların sayelerinde ekmek paranı kazanıyorsun, ayrıca onların paralarının olmadığını veya senden daha az paralarının olduğunu, kim söylüyor?!) diye cevap verdim ve düşüncesinin karşınsında baya sinirlendiğimi farkettim.
"Ja, ik moet er wel voor werken, zo te zien zij niet, anders zouden ze hier niet rondlopen! " (Evet, ben param için çalışmak zorundayım, onlar belli ki değil, çalışsalardı şu anda burada gezinmezlerdi!), diye çemkirdi yüzüme. "Hoe weet jij, dat zij werken of niet?! Staat dit op hen voorhoofd geschreven dan?!' (Sen onların çalışıp çalışmadığını nereden biliyorsun, bu onların alınlarında mı yazıyor?!) diye karşılık verdim. Bu soruma cevap vermedi ama yüzüme çemkirmeye devam etti.
"En onze kinderen moeten iedere dag naar school, de hunne waarschijnlijk niet, maar kindergeld kunnen ze wel opstrijken hé!" (Ve bizim çocuklarımız hergün okula gitmek zorundalar, onların ki belli ki gitmiyor ama hepside çocuk parası alıyor!) dedi daha çok sinirlenerek. "Ja, hallo?! Het is wel paasvakantie hé, jij hebt duidelijk geen kinderen, misschien hebben deze mensen verlof genomen omdat hun kinderen thuis zijn van school!" (Alo?! Evet, şu anda paskalya tatili var. Belli ki senin çocukların yok. Ve bu insanlar belki de çocukları tatilde olduğu için işlerinden izin aldılar!) diye cevap verdim benimde sesim titriyordu artık.
"Ja, ik ga hier niet staan twisten met jou, ze moeten allemaal naar Turkenland terugkeren en daar blijven bij hun Erdoganeke, einde discussie!", (Evet ben burada seninle tartışmayacağım, hepsi Türkler ülkesine geri dönsünler, Erdoğancıklarının yanına, tartışma bitmiştir!), dedi ve "Is het dat wat je moet hebben?!" (Almak isteğin bu muydu?!) diye sordu ukalaca ve kızgın bir şekilde elimdekini işaret ederek.
"Ja, ik heb geluk dat ik in het centrum werk en heb de kans om tijdens mijn middagpauze even de markt te doen. Dus je ziet ik ben ook van Turks afkomst, en ik ben wel aan het werk, dus niet zo snel oordelen hé dame! Ik ben met een goed humeur naar de markt gekomen, speciaal om dit gilletje te kopen wat ik enkel in jouw kraampje heb gevonden; Maar ik heb me bedacht, van jouw wil ik helemaal niks kopen!. Eens ik het ga dragen zal ik steeds moeten terugdenken aan jou vooroordelen en ga ik me daardoor heel ongelukkig voelen! " (Evet, merkeze yakın çalıştığım için şanslıyım, bu yüzden öğlen molasında pazara uğrayabiliyorum. Gördüğün gibi bende Türk asıllı çalışan birisiyim, bu yüzden insanları bu kadar çabuk yargılama bayan, ben özellikle bu hırkayı almak için, iyi bir moral halinde pazara geldim ve tüm pazarı dolaştıktan sonra son anda senin tezgahında aradığımı buldum ama vazgeçtim, senden hiç birşey almıyorum. Alırsam eğer bunu üzerime giydiğim her vakit senin önyargıların aklıma gelecek ve kendimi bu yüzden çok mutsuz hissedeceğim!), dedim sesimi yükselterek. Bir hışımla elimdeki hırkayı aldığım yere geri bıraktım ve yürüdüm gittim.
"Als je niks wil kopen, blijf dan met je vuile poten van mijn spullen af!!" (Birşey almayacaksan o pis ellerinle eşyalarıma dokanma!!), diye bağırdığını duydum arkamdan...
Bu tür insanlar birilerine hakaret etmek için herzaman bir sebep bulacaklar, diye düşündüm uzaklaşırken, ve şimdi kadının o son halini düşündüğümde garip te olsa gülmeyi başarıyorum. İşe varınca durumu Belçikalı iş arkadaşlarıma anlattım, “sakın moralını bozma, iyi ki cevabını vermişsin, belki bundan sonra önyargılı davranmadan önce bir kez daha düşünür”, dediler... İyi ki çoğunluk o kadınla aynı düşüncede değil... Bu tür insanlar her millette var... bizde yok mu? Bizde de var. Hemde türlü türlü şekillerde…
Bu hafta bir musibet başımda dolandı durdu. İyi ki geldin haftasonu, iyi ki geldin. Hoş geldin.