Tarihçi ve Le Sabre et le turban bașlıklı kitap yazarı Jean-François Colosimo, Erdoğan hakkında kıșkırtıcı ifadelerde bulundu
Tarihçi ve Le Sabre et le turban bașlıklı kitap yazarı Jean-François Colosimo, Erdoğan hakkında kıșkırtıcı ifadelerde bulundu
- 01 Mayıs 2021, Cumartesi 16:18
LE VIF DERGISININ 3641 nolu 15 Nisan 2021 tarihli sayısında Türkiye hakkında tam 5 sayfalık yer verildi!
Le VIF dergisinin 15-21 nisan sayısında Türkiye – Avrupa Birliği İlişkileri hakkında, "La libre Belgique" gazetesinde de olduğu gibi kıșkırtıcı ifadelerde bulunuldu.
Röportaj șeklinde alınan çirkin ve itici fikirler tarihçi Jean-François Colosimo’ya aittir ve Le VIF 'in editoryal tercihlerini yansıtmayabilir.
"Erdoğan gibi vahşi bir futbolcu var karșınızda, oyunu çok saldırgan, çok acımasız, oynuyor. Ona "haddini"bildirmeniz gerekir"
SORU: Avrupa Birliği (AB), Ankara’daki ‘sofa gate’ olayı yüzünden lekelendi. AB, Türkiye’ye karşı çok mu yumuşak davranıyor?
CEVAP: "Evet, yumuşak davranıyor. AB, Putin'le olduğu gibi Erdoğan'a da yaptırım uygulayabilir aslında" yanıtını veren tarihçi Jean-François Colosimo,Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında küstah ve itici ifadelerde bulundu.
SORU: Peki, bu denli kontrol ve baskı (mainmise) nasıl gerçekleșiyor ?
CEVAP. "Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan ve şimdi Erdoğan‘nın elinde olan Diyanet İşleri Başkanlığının sayesinde gelișmiștir. Diyanet İşleri Başkanlığı özellikle Sünni İslamı temsil eden, sünnilik dışı görüşlere, mezheplere fazla itibar etmeyen ve temsil ettiği değerler ve hizmetlerinin gücü uluslar arası boyutlara ulaşan bir devlet kuruluşudur.
Bu dev kuruluşun 2-3 milyar avro bütçesi ve 120bin imamı var. Aynı zamanda siyasi bir yapıya sahiptir, çünkü Türkiye kendini artık İslamcı bir devlet olarak tanıtıyor.
Türkiye'de İslami Hareketin Kurucusu olan Necmettin Erbakan ile baylaşan ideolojiyle, Diyanet ve Milli Görüş harekati arasında bağlantılar kuruldu. Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere Batı'da Müslümanlar tarafından kurulan birçok kurum, kuruluş, teşkilat ve organizasyon bulunuyor. Bunlardan biri de Almanya'da kurulan ve bugün birçok ülkede çalışmalar yapan İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatı. 1971’de askeri müdahale sonrası görevinden uzaklaștırılan Erbakan, Erdoğan’ın akıl hocasıydı.
Otoriter zorbalık böylelikle gelişti çünkü o dönemler Türkiye İslamcı bir ülke değildi. Erdoğan ülkenin başına geçtiğinden bu yana, Diyanet teşkilatı ve Milli Görüş teşkilatı birleşti.
Dolayısıyla Fransa ayrımcılıklarla mücadele yasasında politik propaganda yapan camileri kapatmak istediğinde çok haklıydı çünkü böyle bir gerçeği görmemezlikten gelemezdi. Strasbourg daki Milli görüş camisi bunu çok iyi özetliyor. Bundaki amaç Avrupa ülkelerinde, kapalı ve milli değerlerden uzak olan dış güçlere başvurabilecek birlikler kurmak ve daha doğrusu Erdoğan’ın propagandasını yapmaktır"
Söyleși LE VIF dergisi bașyazar yardımcısı Gérard Papy tarafından gerçekleștirilmiștir.
Ve ikinci bașlıkda șu ifadelere yer verilmiș:
« Koltuk olayı “sofagate” yüzünden gölgelenen AB, Türkiye’ye karșı çok fazla hosgörü ve anlayıș mı gösteriyor? « Evet » diye cevap veriyor tarihci Jean-Francois Colosimo (*). AB, Erdogan’a karșı aynı Putin’le olduǧu gibi yaptırımlar ve yasaklar uygulayabilirdi.»
Jean Francois Colosimo’ya (*)sorulan ilk soru : AB bakanları Ankara’da tuzaǧa mı düșürüldüler?
Tarihcinin cevabı : Recep Tayip Erdoǧan bir bakıma AB bünyesinde hakim AB Konseyi Bașkanı ile AB Komisyonu Baskanı arasındaki kurumsal belirsizlikten istifade etti. Keșke AB Konseyi bașkanı Charles Michel protokol sefini öncesinden Ankara’ya yollayarak bu duruma meydan vermeseydi. Bana göre Michel de bu durumdan sorumlu deǧildir. Sayın Erdoǧan’nın da Urusla Von der Leyen’e karșı cinsiyetci (seksist) bir davranıș içinde olduǧunu düșünmüyorum! Bence gerçek provokasyon AB bașkanlarının ziyaretinden bir gün önce, Erdoǧan’nın Kanal istanbul projesini tenkit eden emekli amiralleri tutuklatmasıdır. Ayrıca 2015 yılında kendisine tenkid edici bir tweet atan kürtcü HDP yönetcisini hapse atmıștır. RTE insan hakları prensiplerini hiçe saymaktadır. Bu davranıșları karșısında sadece sözlü protestolar yapılacaǧını da iyi bilmektedir. Bu durum Erdoǧan’a karșı yapılacak bir seksizm davasından daha önemlidir. AB, Suriyeli sıǧınmacıların Avrupa’ya gelmesini önleyen Türkiye karșısında sadece sözlü tenkitle yetiniyor, sıǧınmacılar orada kalsınlar diye!
Soru : AB, Ankara’ya karșı çok mu hoșgörülü ve yumșak davranıyor?
Cevap : AB çaresizlik ve güçsüzlük içinde! Çok saldırgan (offansif) ve sert taktikli bir oyuncu . Böyle bir oyuncu karșısında onu çalımlayarak topu ayaǧından almak gerekir. Kendisine “belki bir cözüm üzerinde anlașabiliriz” gibisinden bir mesaj vermemek gerekir. Baǧımlılık mantıǧına sakin girmeyin, yoksa șantajcı yapısıyla kandırılabilirsiniz. Herkes böyle bir çalıșma ortamına girmememek gerektiǧini iyi biliyor çünkü usta oyuncu sizin zayıf olduǧunuzu anlar ve yine bahsi yükseltmeye devam edecektir : RTE iște bu taktiǧi uygulamaktadır!
Soru : AB’nin Türkiye’ye karșı tavrı, Avrupa ülkelerinde yașayan Türklerin aǧırlıǧına ve etkisine göre mi ele alınmalıdır?
Cevap : Türkler Avrupa’da birinci Müslüman gurubunu olușturuyorlar. Almanya, Benelux ülkeleri ve Fransa’da üstün durumdalar. 2008 yılında RTE bir konușmasında Atatürk tarafından dile getirilmiș olan göcmenler teorisini hatırlatmıștı: “Yabancı ülkelerde yașayan Türklerin asimilasyona zorlanmaları bir insanlik suçudur”. Bu büyük bir çeliskidir. Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Kürtler, Aleviler Türkiye’de « tam bir vatandașlık » statüsüne sahip deǧiller. Oysaki yabancı ülkelerde yașayan Türkler Ankara’nın korumalıǧını yapıyorlar. Avrupa’da yașayan Türklerin hepsi bu vizyonu tasvip etmese de, bu insanlar Türkiye’nin yeni gücü ve fetih esprisinin enstrümanı durumundadırlar.
Soru : Peki onun kontrolü ve etkisi ne șekilde gerçekleșiyor?
Cevap : Özellikle Atatürk tarafından kurulmuș olan ve RTE tarafından çok benimsenen “Diyanet” tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Bakanlıklar arası bir kurum olan ‘Diyanet’ Türkiye’de Sünni İslami yönetmektedir. Yıllı 2-3 milyar avro tutarında bir bütçe ve Tanrı’nın ve devletin memurları durumunda olan 120 000 imama sahiptir. Bu imamlar aynı zamanda bugünkü İslamcı Türkiye’de siyasi (ajan) rolü oynamaktadırlar. RTE’nin iktidara gelmesinden bu yana Almanya’da 1970’lerde Erdogan’nın sponsoru olan Necmettin Erbakan tarafından kurulmuș olan Milli Görüs Hareketi ile Diyanet birleșmișlerdir.
İște Fransa’da ayrımcılıǧa (séparatisme) karșı çıkarılan kanunun amacı camilerin siyasi propaganda mekânı ve miting alanı olmasını yasaklamak ve yașanmakta olan bu gerçeǧe cevap vermektir. Strazburg Cami projesi (Milli Görüș tarafından finanse edilen ve Yeșiller partisi çoǧunluǧundaki Belediye Meclisi tarafından kabul edilen) bu gerçeǧin bir örneǧidir. Amaç, yabancı bir ülke gücünü ve RTE’nin ideolojisini pekiștirmek ve milli gerçeklerimizden uzak adacıklar olușturmaktır!
(*) Jean Francois Colosimo ( Ortodoks din adamı ve tarihçi) : « Le Sabre et le Turban / KILIC ve TURBAN » kitabının yazarı.
Not : Bu söyleșinin yanında, Louvain Katolik Universitesi Profesörü Tanguy de Wilde d’Estmael ile aynı dergide yapılan ikinci bir söyleside șu bașlık atılmıș "Bazı sorunları çözmek icin Türkiye önemli ve kaçınılmaz bir komșudur".
Sizleri, 15-21 Nisan 2021 tarihli N3641, Le VIF l 'express'in tamamını okumaya davet ediyorum. (FRANSIZCA)
ORIJINALI:
"M. Erdogan a été footballeur. Il pratique un jeu très offensif et très brutal. Quand vous avez un tel joueur en face de vous, vous le taclez. Vous ne lui expliquez pas que l’on pourrait peut-être s’arranger."
Le VIF l'express du 15-21 avril 2021 N3641
"L’Union européenne, dont l’action a été ternie par le «sofagate» d’Ankara, est-elle trop indulgente envers la Turquie? Oui, répond l’historien Jean-François Colosimo (1). Elle pourrait prendre des sanctions contre Erdogan, comme elle le fait avec Poutine. Une faute morale.
Les dirigeants européens se sont-ils fait piéger à Ankara?
Recep Tayyip Erdogan a profité en quelque sorte de la confusion institutionnelle qui règne dans l’Union européenne entre le président du Conseil et la présidente de la Commission. Charles Michel aurait pu mieux se débrouiller en envoyant au préalable son chef du protocole et en essayant de régler les choses. Mais c’est aussi le résultat des bisbilles intraeuropéennes non réglées qui affaiblissent l’Union. On a adressé beaucoup de reproches à M. Michel. Mais, à mon sens, ils n’ont pas vraiment lieu d’être. Je ne suis d’ailleurs pas sûr que M. Erdogan ait voulu commettre un geste sexiste à l’encontre d’Ursula von der Leyen. En réalité, la véritable provocation a eu lieu la veille de la visite des dirigeants de l’Union européenne, lorsqu’il a fait arrêter des amiraux à la retraite qui avaient critiqué son projet de grand canal doublant le Bosphore. Il a aussi mis en prison un de ses principaux opposants, du parti prokurde HDP, sur la base d’un tweet émis en... 2015. Là, Recep Tayyip Erdogan montre bien qu’il s’assoit sur les droits de l’homme. Et il sait qu’il peut le faire parce qu’il n’encourra que des protestations verbales. C’est beaucoup plus grave qu’un procès en sexisme contre M. Erdogan, dont il faudrait vérifier la réalité. Quand il commet des provocations, il n’a pas l’habitude d’en faire d’aussi médiocres. La vraie provocation réside dans les arrestations d’opposants contre lesquelles l’Union se contente de protester parce qu’elle veut que la Turquie continue à garder les migrants syriens sur son sol.
L’Union européenne est-elle trop complaisante à l’égard d'Ankara?
Elle est dans l’impuissance. M. Erdogan a été footballeur. Il pratique un jeu très offensif et très brutal. Quand vous avez un tel joueur en face de vous, vous le taclez. Vous ne lui expliquez pas que l’on pourrait peut-être s’arranger. Vous ne vous engagez pas dans une logique de dépendance où vous vous faites gruger par un maître chanteur. Tout le monde sait qu’il ne faut jamais mettre le doigt dans ce genre de processus parce que le maître chanteur comprend que vous êtes faible et parce qu’il va sans arrêt augmenter sa mise, ce que Recep Tayyip Erdogan est précisément en train de faire.
L’Union européenne a-t-elle les moyens de tacler le président turc?
Bien entendu. Il faut quand même rappeler la situation qui prévaut en Turquie. Recep Tayyip Erdogan a perdu les deux principales villes du pays, Istanbul et Ankara, lors des élections municipales de mars 2019. Il doit faire face à une opposition faite de gens remarquables. Les jeunes, très courageux, manifestent dans la rue pour dénoncer sa mainmise sur l’université. La livre turque a décroché. Le marasme économique est complet. Après la chute du bloc soviétique, la Turquie a profité d’un essor économique considérable qui est aujourd’hui tari. L’Union avait donc tous les moyens de prendre à l’encontre de M. Erdogan des sanctions économiques très fortes qui auraient fait vaciller son pouvoir. C’est ce que l’on fait avec la Russie. On ne peut donc que s’interroger, à propos de l’Union européenne, sur ce hiatus de doctrine, sur la profonde question morale qu’il pose et sur la réelle volonté d’efficacité des dirigeants européens.
L’attitude de l’Union envers la Turquie doit-elle aussi être appréhendée à la lumière du poids de la communauté turque dans certains pays européens?
Les Turcs constituent la première population musulmane d’Europe. Ils couvrent de manière très forte l’espace de l’ancien empire carolingien, Allemagne, Benelux et France. Recep Tayyip Erdogan a répété à Cologne, en 2008, la théorie prônée par Atatürk, le fondateur de la Turquie moderne, à propos de l’émigration: l’assimilation des Turcs dans les pays de destination est un «crime contre l’humanité». C’est un grand paradoxe. Les Grecs, les Juifs, les Arméniens, les Kurdes, les Alévis n’ont pas un statut de pleine citoyenneté en Turquie. Mais les Turcs de l’extérieur restent des sujets d’Ankara. Même si tous les Turcs qui vivent en Europe n’adhèrent pas à cette vision, on n’est pas loin de l’idée qu’ils sont un instrument de la puissance retrouvée de la Turquie et de son esprit de conquête.
Comment cette mainmise se matérialise-t-elle?
Notamment à travers la Diyanet, créée par Atatürk et noyautée par Recep Tayyip Erdogan. C’est l’organisme interministériel qui gère les cultes en Turquie, en fait l’islam sunnite. Il est tentaculaire, dispose de deux à trois milliards de budget annuel et compte 120 000 imams qui sont autant des fonctionnaires de Dieu que de l’Etat. Ils sont aussi des relais politiques puisque la Turquie d’aujourd’hui se veut islamiste. Une conjonction s’est établie entre la Diyanet, institution d’Etat, et le Millî Görüs, la principale organisation religieuse turque dans l’espace carolingien, fondée en Allemagne dans les années 1970 par Necmettin Erbakan, le mentor d’Erdogan, premier Premier ministre islamiste de Turquie (juin 1996 - juin 1997), démis par l’armée lors d’une sorte de coup d’Etat postmoderne. Le Millî Görüs avait tendance à se développer de manière parallèle aux institutions puisque l’Etat, alors, n’était pas islamiste. Depuis l’accession au pouvoir de Recep Tayyip Erdogan, les deux convergent. Donc, lorsque la France rédige sa loi contre le séparatisme et qu’elle entend par ce biais interdire que les mosquées soient des lieux de propagande politique, voire de meeting politique, c’est une réponse à une réalité. L’affaire du projet de construction de la mosquée de Strasbourg (NDLR: financé par le Millî Görüs, validé par la majorité municipale écologiste et vivement contesté) en témoigne. La volonté est de créer des îlots séparés de la réalité nationale, se référant à une puissance étrangère, qui, en l’occurrence, ont vocation à propager l’idéologie et à conforter le pouvoir de Recep Tayyip Erdogan.
(1) Auteur de l’ouvrage Le Sabre et le turban, Cerf, 216 p.
Entretiens: Gérald Papy"
Bruxelles 30 04 2021
Bruxelles Korner
Kadir Duran