Türk Kültür ve Geleneğinde Kadın
Dr. Sena Nur Can
Türk toplumunda kadının yeri, tarih boyunca büyük bir öneme sahip olmuştur. Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan süreçte kadın, sadece aile içinde değil, toplumun her alanında etkili bir figür olmuştur. Eski Türklerde kadının konumu, pek çok topluma göre daha özgürdü. Devlet yönetiminde söz sahibi olan hatunlar, erkeklerle eşit kararlar alabiliyor, hatta zaman zaman hükümdarlık bile yapabiliyordu. Örneğin; Türk kadınının cesareti ve kahramanlığı denildiğinde akla gelen en önemli isimlerden biri Tomris Han'dır. M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış olan Tomris Han, Saka Türklerinin hükümdarı olarak cesaretiyle tarih sahnesine adını yazdırmıştır. Pers Kralı II. Kiros’un saldırısına karşı büyük bir mücadele veren Tomris Han, ordusunu başarıyla yönetmiş ve zafer kazanarak güçlü bir lider olduğunu kanıtlamıştır. Onun bu kahramanlığı, Türk kadınlarının tarih boyunca mücadeleci ve cesur olduğunun en önemli göstergelerindendir.
Türk kadın tarihini öğrenmemizi sağlayan en önemli kaynaklar mitolojiler, destanlar ve menakıplardır. Prof. Dr. Jeannine Davis-Kimball’in Amazon mitolojisinin temelini oluşturan savaşçı kadınlar üzerinde yaptığı çalışma ve araştırmalar dünya kadın tarihine ve Türk kadın tarihine yeni bilgiler kazandırmıştır. 1994 yılında Rusya’nın Kazakistan sınırında yaptığı kazılarda elde ettiği kanıtlar, kadınların o dönemde yaşayan göçebe topluluklar içerisinde yani sosyal hayatta önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Dr. Kimball daha sonra Kuzey Karadeniz’de yer alan Amazonlara ait olduğu kesin bilinen mezarlar içerisindeki kemiklerden gen örnekleri alarak inceletmiştir. Arkeolojik kazılar ve mezar incelemelerinden sonra Rusya’da yer alan birçok müzeyi gezmiş ve amazonların yaşadığı göçebe topluluklar hakkında etnografik bilgiler toplamıştır. Bu bilgiler ışığında Asya’da yaptığı araştırmalarda, Moğolistan’ın kuzeyine, Baykal gölünün güneyine ve Orhon nehri kıyısına denk gelen bölgede, bu etnografik özellikleri taşıyan ve Türkçe konuşan bir toplulukla karşılaşmıştır. Amazon mezarlarından elde ettiği mitokondrial DNA örnekleri ile bu topluluk içerisinden temin ettiği tükürük örneklerinin %99,9 örtüştüğünü tespit ettirmiştir. Böylelikle Amazonların kökeninin Orta-Asya olduğu Türk soyundan geldiği bilimsel olarak ortaya konulmuştur (Gültepe, 2017, s. 13-19). Bu buluş göçebe hayat yaşayan Türk toplumunda kadının sosyal hayatın tam içerisinde olduğunu hatta erkekler ile savaş dâhil hayatın her alanında olabildiğini ortaya koymuş ve desteklemiştir. Göktürk ve Uygurlarda da kadını değerli kılan özelliği öncelikle ata binebilmesi ve silah kullanabilmesi olarak görülmüştür. Kadın aile içinde erkekle eşit haklara sahip, hak ve sorumluluklar paylaşılmış, devlet yönetiminde erkekle yan yana yer almıştır.
Osmanlı döneminde ise kadınların toplumsal hayattaki yeri kısmen daralmış, ancak eğitimli ve güçlü kadınlar tarih sahnesinde kendini göstermeye devam etmiştir. Harem kültürü ile özdeşleşen bu dönemde dahi, özellikle valide sultanlar ve nüfuz sahibi kadınlar, devlet yönetiminde etkili olabilmiştir. 19. yüzyıl itibarıyla kadın hakları konusundaki değişimler, Osmanlı toplumunda da kendini göstermiş ve kadınlar eğitim, basın ve sosyal yaşamda daha fazla yer almaya başlamıştır. Tanzimat döneminde yaşamış aydınlar toplumun kurtuluşunu kadının topluma kazandırılması ve muhafazakâr duygularla kadının geri planda tutulduğu haklarının verilerek erkek ile aynı statüye çıkarılmasında görmüşlerdir. Bu aydınlardan Namık Kemal, Şemseddin Sami, Fatma Aliye, Ahmet Mithat modern çizgide yer almış, kadının kamusal alanda eğitimini ve toplumsal alanda çalışmasını savunmuşlardır.
Fatma Aliye, gerek Hanımlara Mahsus Gazete’de yazdığı yazıları ile gerek Nisvan-ı İslam adı ile yazdığı kitapta kadın haklarını savunurken, kadınların geri kalmışlığının İslam’dan kaynaklanmadığını bilakis İslam’ın kadınlar üzerinde gördüğü hakların sonradan dine eklenen bidatler ile değiştirildiğini, İslam’ın maarife ve terakkiye engel olmadığını aslında İslam’da geniş kadın haklarının olduğunu, Müslüman kadınların en az Avrupa’daki kadınlar kadar haklara sahip olduğunu yine Müslüman âleminde varlık göstermiş kadınlardan örnekler vererek anlatmıştır. “Bir İslam kadını hiçbir güna (türlü türlü) hukuk-ı insaniyeden mahrum edilmemiştir” (Aliye, 2018, s. 39). Fatma Aliye yazılarında aile kurumunu ele almış, kadın haklarını aile kavramı ile birlikte savunmuştur (Sancar, 2017, s. 101-103). Fatma Aliye’nin sadece iyi anne, iyi eş rolünü benimsetmeye çalıştığı doğru değildir, yazılarında kadınların bu kimliklerinden bahsetmekle birlikte kadınların gelişmesinin önündeki en büyük etkenin erkekler olduğunu belirtmiştir (Çakır, 2016, s. 69). Ulviye Mevlan ise tüm yazarları ile birlikte Kadınlar Dünyası dergisinde hiçbir siyasi akımı ve ideolojiyi savunmadan sadece kadının bir birey olması sebebiyle kadın hakları savunuculuğunu yapmıştır. Bu yüzden Kadınlar Dünyası dergisi feminist bir dergi olarak nitelendirilmiştir. Ulviye Mevlan, yazdığı yazılarında kadın erkek eşitliğini savunmuş, aile kurumunun esaslarının tekrardan ele alınması gerektiğini, kadına evlilikte, ailede, toplumda ve çalışma hayatında erkek ile eşit haklar verilmesi gerektiğini dile getirmiştir (Sancar, 2017, s. 103-104).
Hanımlara Mahsus Gazete’nin yayın politikası, entelektüel Türk kadınlarını ve eserlerini tanıtmak, Osmanlı’daki ve dünyadaki kadın hadiselerinden haber vermek ve böylece Türk kadınının güçlenmesini sağlamak olarak tanımlanmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete, kadın yazarların yazılarına yer vermesinin yanında modernleşme taraftarı erkeklerin de kadınlar hakkındaki yazılarına yer vermiştir. Gazetenin içerisinde çalışma hayatından modaya kadar kadınlara ait her konuya değinilmiş, kadın sorunlarına çözüm yolları gösterilmiş, yazıların genelinde erkekler gibi her işi yapabilecekleri konusunda kadınlara cesaret aşılanmıştır (Çakır, 2016, s. 67-73).
Cumhuriyet'in ilanı ile kadınların toplumsal konumu büyük bir dönüşüm geçirmiştir. 1934'te seçme ve seçilme hakkı elde eden Türk kadını, eğitimde, iş hayatında ve siyasette daha aktif rol almaya başlamıştır. Bu süreç, Türk kültüründe kadının statüsünün yükselmesine büyük katkı sağlamıştır. Cumhuriyet dönemi yeni bir ulus inşa etme süreci olarak tanımlanırken kadına birtakım vazifeler yüklenmiş, ‘çağdaş kadın kimliği’ ortaya konulmuştur. Osmanlı devlet düzenindeki hakim anlayış olan kadının sosyal hayattan uzak tutulması, Cumhuriyet dönemi ile birlikte inkılaba uğramış ve toplumun terakkiyatı, kadının ikincil olmaktan kurtulması, erkek ile eşit haklara sahip olması ve sosyal hayata katılması temelinde görülmüştür. Öncelikle erkekle eşit eğitim alan kadının toplumun her alanında ve her meslekte var olabileceğini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve mimarı Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Aralık 1923 tarihinde İzmir’de yaptığı konuşmasında; kadını, yetişmiş nesillere ihtiyacı olan bir devletin ilk öğretmeni olarak tanımlamış, analık müessesesinin önemini ön plana çıkartmış, devletin güçlenmesini kadının güçlenmesi üzerinden düşünmüş, bu bağlamda kadının da en az erkek kadar eğitilmesi, erkekle eşit haklara sahip olması ve erkeğin yanında ve birbirinin yardımcısı olarak görülmesi gerektiğini belirtmiştir (Bakacak, 2009, s. 632-633).
Tarihimizden de anlaşılacağı üzere, geleneksel Türk kültüründe kadın, ailenin temel direği olarak görülür. Annelik, kutsal bir görev sayılır ve kadınların eğitimi, çocuklarının iyi bir birey olarak yetişmesi açısından büyük önem taşır. Aynı zamanda üretimde de aktif rol alan kadınlar, tarımdan el sanatlarına, ticaretten sanata kadar geniş bir yelpazede katkı sağlamıştır.
Türk kadını, sadece siyasi ve toplumsal alanlarda değil, bilimde de önemli başarılara imza atmıştır. Örneğin, bilim dünyasında adını duyuran bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Feryal Özel, astrofizik alanındaki çalışmalarıyla dünyaca tanınmış bir bilim insanıdır. Bunun gibi birçok Türk kadını, mühendislikten tıbba, sosyal bilimlerden uzay çalışmalarına kadar geniş bir yelpazede önemli katkılar sağlamaktadır. Başarılarıyla öne çıkan diğer Türk kadınları arasında Sabiha Gökçen, dünyanın ilk kadın savaş pilotlarından biri olarak havacılık tarihine adını yazdırmıştır. Prof. Dr. Aziz Sancar ile çalışan ve önemli bilimsel araştırmalara imza atan Prof. Dr. Zeynep Çelik-Butler, teknoloji ve mühendislik alanlarında büyük katkılar sunmuştur. Bilimde öne çıkan Türk kadınları arasında Prof. Dr. Canan Dağdeviren de yer almaktadır. Giyilebilir kalp çipi teknolojisini geliştiren Dağdeviren, tıp ve mühendislik alanında yaptığı yenilikçi çalışmalarla dünya çapında tanınmıştır. Bunun yanı sıra, Prof. Dr. Bilge Demirköz, CERN'deki çalışmalarıyla dikkat çeken bir fizikçidir ve parçacık fiziği alanında önemli araştırmalara imza atmıştır.
Günümüzde kadınlar, bilimden sanata, siyasetten ekonomiye kadar birçok alanda söz sahibi olmaya devam etmektedir. Ancak hâlâ kadın hakları konusunda iyileştirilmesi gereken noktalar bulunmaktadır. Geleneksel değerler ile modern yaşam arasındaki dengeyi kurmak, kadınların toplumdaki yerini daha da güçlendirecektir.
Türk kültüründe kadın, tarih boyunca güçlü, üretken ve etkili bir figür olmuştur. Gelecekte de bu gücün daha da pekişmesi için eğitim, eşitlik ve farkındalık çalışmalarına önem verilmesi gerekmektedir.
[1] “Milattan önce 450 yılında, ünlü tarihçi Herodot, Karadeniz’in Kuzeyinde yaptığı gezide, savaşçı kadınlardan oluşan bir kabileye rastladığından söz eder ve bu kadınlara Amazon adını verir” (Gültepe, 2017, s. 15).
[1] Pokrovka’daki Sauromat mezarları.
[1] Dr. Kimball yaptığı açıklamada “Haber bütün dünya basınında ‘meğer Amazonlar aslında İskitler-Hunlarmış’ diye geçerken ilginç bir şekilde Türkiye basını Amazonları, onlardan 2000 yıl sonra bu bölgeye gelen Ruslara mal etmişlerdir” demiştir (Gültepe, 2017, s. 16).
Aliye, F. (2018). İslamda Kadının Gerçek Yeri Nisvan-ı İslam. (M. M. Bakır, Dü.) İstanbul: Derin Tarih Kültür Yayınları-55.
Bakacak, A. G. (2009). Cumhuriyet Dönemi Kadın İmgesi Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi(44), 627-638.
Çakır, S. (2016). Osmanlı Kadın Hareketi. İstanbul: Metis Yayınları.
Gültepe, N. (2017). Türk Kadın Tarihine Giriş. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Sancar, S. (2017). Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, Erkekler Devlet, Kadınlar Aile Kurar. İstanbul: İletişim Yayıncılık.
Yorum Yazın
Facebook Yorum