TÜRKÇEMİZDE HELLO VE PARDON
Sevgili okurlarım merhaba, yıllar boyunca yurtdışında yaşamanın beraberinde getirmiş olduğu Ana-vatanıma dinmeyen özlemimle bağrımda kor gibi yanan Türkçeye yıllarca hasrettim. Gurbette ailem tarafından bana öğretilen öz değerlerimizi yüreğimin en derin köşesinde sessizce gizledim. Yaşadığım ciddi sağlık sorunum, zamansız yağmurla başlayan yolculuğum beni Akdeniz’in incisi Türkiye’nin kılcal damarı olan Antalya’ya kadar getirdi. Böylece yıllarca bağrımın tam ortasında taşıdığım hasrete son verme şansına kavuştum. Lakin dünyadaki hızlı değişim cennet ülkemi de vurmuştu. Ananelerimizin örflerimizin adetlerimizin dejenere olduğu kadar Türkçede dejenere olmuştu!..
Sokakta sahilde laf atmak adına: "Hello" diyenlere şaşırıyordum…
Hello yerine: "Merhaba" diye söze başlayan doğal bir sohbeti özlüyordum…
Rahmetli badem gözlü babamı, elleri nasırlı anamı, köyümüzün dağlarındaki ardıç palamut çam söğüt ağaçlarını, yaylasında pınarını çeşmesini kuyusunu, evimizin karşısındaki ömürlük tek ağacı, balkonumuzdan seyre daldığım ata yurdu yamacı, yok olmaya yüz tutmuş anıların sancısını çekiyordum!..
Çarşıda pazarda markette bilerek çarpıp: "Pardon" diyenlere söyleyecek tek bir kelime söz bulamıyordum…
Pardon yerine: "Kusura bakmayın” diye söze başlayıp içten samimi katıksız duygularla dostluklar kurulmasını arzuluyordum…
Çocukken köyümüzde yaşadığım içten samimiyeti, insanlar arası önyargısız yardımlaşmayı, beklentisiz misafirperverliği, çıkar gözetilmeden insan ilişkilerini, acıya hüzne mutluluğa ortak olmayı, dostluğu arkadaşlığı yareni yarenliği unutmuş olmamızın çaresizliğini yaşıyordum. Bu durumu hayatın akışına bıraksam da kendimi korumak için etrafıma ördüğüm dört duvarın ağırlığını benliğimde taşıyordum!..
Öz Ana-vatanımda bedenimin her hücresinde damarlarıma kadar hissettiğim ikinci Gurbeti adıyla gurur duyduğum Yeni Çağrı Gazetesinde yazarak telafi etmeye çalışıyordum. Manidardır ve ilginçtir uzun yıllar yurtdışında yaşamış olmama rağmen kendimi Türkçe düşünerek Türkçe konuşarak Türkçe yazarak mısralarla hicivle makalelerle ifade ediyordum!..
Baba-vatanım Hollanda’da kurallarla yaşamaya alışmış olduğumu, çevremde, mahallemde, kurumlarda, kuruluşlarda uyum sorunumu sorgulayarak pozitif alışkanlıkları ülkemde uygulamayı ödev ve vatandaşlık görevi biliyordum.
Asırlardır farklı ırkları farklı dini inançlıları farklı kültürleri bağrında barındıran, Asya ve Avrupa arasında çok önemli köprü görevi yapan, dört mevsimi bir arada yaşayan gözbebeğim vatanımı keşif ettikçe tarifi imkansız gururla Türk olmanın onurunu yaşıyorum!..
Sevgi sevda bu olsa gerek her iki ülkeye içimdeki Gurbeti hasreti yüreğimdeki ince sızıyı sorgusuz sualsiz sessizce kabullenmek zorunda kalıyordum. Göçmen
kuşların kaderi bu olsa gerek ki, gittikleri her ülkeye yavruları adına yurt yuva yapıyorlar. Yıllar sonraysa iki ülkeden birisini seçmek zorunda ya da mecburiyetinde kalıyorlar. Fakat ağaç köksüz, yüreğim öksüz, gül dikensiz, can tensiz, yat ellerde hasretini çektiğim vatanım bayrağım onsuz olmuyordu. Badem gözlü babamın arkasında bıraktığı izler yerli yerinde durmuş olsa da yüreğimdeki hasretim kaderimdeki Gurbetim bir türlü bitmiyordu.
Hani: Atın nalı sağlam olursa taşıdığı yükün ağırlığını hissetmez” Diyorlar ya… Özlemler biterse yaşam umudumu meltem rüzgarları diyar diyar götürür oysa umut yolculuğu yürekten inanarak başlayan yolculuklardır. Yaşadığınız yer neresi olursa olsun arkasında iz bırakanlardan olun. Yüreğindeki Gurbeti bağrında barındıranlardan korkmayın dost olup milletçe sevgi yumağı kurup yok olanları var olanlarla ülkemiz adına birlikte kucaklayalım!..
Sevgi ve saygılarıma Zekiye Doğan