Günümüzde devletler uluslararası sistemi oluşturan ana siyasal ünitelerdir. 21. yüzyıl uluslararası sisteminin farklı bir özelliği ise halkları, silahları ve ülkeleri olmadığı halde son derece etkili, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler, ulusal bağımsız örgütlerin varoluşudur. Bu kuruluşların dünya politikasına yön verme, mevcut hükümetlerin karar alma sürecine tesir etmesi durumu söz konusudur. Bu tür kuruluşlara sahip olma bakımından İslam Dünyası'nın esamesi şu an için hiç okunmuyor.
Uluslararası arenada var olan devletlerin egemen olduğundan bahsedilir, ama aslında durum hiçte böyle değildir. Zaten hakikatte eşit olduğu durumu da gerçekle bağdaşmaz.
Amerika Birleşik Devletleriyle, Irak birbirine eşit midir?...
Dünya üzerinde yaklaşık olarak 200 devlet var. Bu devletlerin karar almada hiçbir etkisi de yok, tesiri de yok. Dünya devletleri üzerinde karar alma durumu mevzu bahis olduğunda, buna sadece 5 ülke karar verebiliyor? Birleşmiş Milletler Konseyi daimi üyeliğinde halen daha hiçbir Müslüman ülke temsil edilmiyor?
Hukuki eşitlik ile fiili eşitsizliğin arka planında kesinlikle güç yatmaktadır. Güçlü olan devletler her zaman güçsüz olana karşı boyun eğdirme ve bağımlı yapma davranışı sergiliyor. Hedefe ulaşabilmek için güçlü olunması gerektiği düşüncesi, dış politika da amaç haline getirilmiştir. Hülasa günümüzde devletler, eskiye oranla daha az egemen ve daha az eşittirler. Devletler arasındaki eşitsizlik oranı da daha fazla artmaktadır. Güçlü daha fazla güçlü, zayıf ise daha fazla zayıftır.
Nüfusu, yönetim biçimi, kalkınma düzeyi ve yüzölçümü gibi durumlardan, dünyada ki ülkeler çeşitli bakımlardan birbirinden farklılık gösteriyorlar. Doğal kaynaklar dengesini üretimle buluşturabilen, savaş, savunma ve silah sanayi alanlarında değişimi ve dönüşümü yakalayabilen orta boy bir devlet, kısa zamanda dev bir devlet haline dönüşebilir? Uluslararası arenada çok önemli bir konuma sahip olabilir.
Savaşların uluslararası hedeflere ulaşmak için hâlâ en etkin bir yöntem olarak kullanıldığı dünyada, askeri güç açısından nükleer silahlara sahip olan ülkelerle, bu güce erişememiş ülkeler arasında korkunç bir uçurum, eşitsiz ve rekabet edilemez bir durum meydana gelmiştir.
Ellerindeki fırlatma araçlarıyla dünyada ki herhangi bir ülkeyi nükleer silahlarla yok edebilecek, yahut dünyadaki insanları tümden birkaç kez yok edebilecek olanaklara sahip olan devletler vardır. Günümüzde nükleer silahlara sahip olma, bunları hedeflere yönlendirebilme ve uzay teknolojisine vakıf olma, büyük ve güçlü devlet olmanın en belirgin özelliğidir.
Nükleer silahlara sahip olan ülkeler, tehdit altındaki bir ülkenin üzerinde hâkimiyet kurarak, savunma olanaklarını devre dışı bırakıp, güvenliksiz konuma gelmelerine neden olmaktadır. Dış dünyada böylesi bir güçle karşı karşıya gelmek veya tehdide maruz kalmak ise ya bir uydu devlet durumuna düşürülme veya da işgal edilerek tümden ortadan kaldırılma olasılığını gündeme getirmektedir.
Modern silah sistemi artık tahayyülün çok ötesinde bir hızla ilerlemiş, kıtalararası füzeler geliştirilmiştir. Teknolojinin vardığı aşama, Amerika Birleşik Devletleri'ni dahi hedef yaparak, nükleer silahlara karşı vurulabilir duruma getirmiştir.
Türkiye ise teknolojik ve ekonomik alanlarda gelişmeler sağlayarak, büyük hamleler yapıyor, köklü değişimler meydana getiriyor. Bir yandan da tarihsel mirasına sahip çıkarak Afrika'dan, Asya'ya tüm Müslümanlara destek sağlıyor. Kalıcı barışın sağlanması, mazlumların çektiği çilelerin ve savaşların sonlanması için küresel güçlerle de çatışıyor.
Türkiye, artık savunma alanında yerli üretime ağırlık veriyor ve inanılmaz neticeler alıyor. Fakat ekonomik ve ticari sahada katedilecek mesafe ve askeri alanlarda ki gelişme ne kadar iyi bir düzeyde olsa da, nükleer güce erişim sağlanmadan uluslararası arenada tahakküm kurmak, dünya politikasına yön vermek, prestijli ve çok güçlü devlet statüsüne sahip olmaya ne yazık ki tam anlamıyla yetmiyor. Ayrıca devletin bekası, bütünlüğü, sahip olunan değerleri ve geçmişten gelen tarihi misyonu canlandırması, bu güce erişim sağlanmadığı takdirde hedefe götüren süreci uzatacaktır.
Birgün, potansiyel nükleer tehdit, bölgesinde etkisini sürekli artıran ve gün geçtikçe güçlenen Türkiye'ye de yönelebilir? Nükleer bir tehdit yönelmesine caydırıcı etki yapacak, tehlikeye karşı mukavemet geliştirebilecek yol ve yöntem, en başta aynı güce sahip olmaktan geçer. Bu bakımdan atom gücünü geliştirip, nükleer alanda ilerleme sağlanması, Türkiye'nin dünya barışına katkı sağlayacağı gibi sınıf atlatıp, süper devlet statüsü kazandıracak bir proje olacaktır.
Türkiye bu güce erişim sağladığında, İslam Dünyası ve bölgesindeki diğer ülkeler etrafında kenetlenecektir. Kardeş, dost ve müttefik ülkelerin güvenliği ve istikrarı daha rahat sağlanacaktır. Dış politikasında ki hedeflerini rahatlıkla gerçekleştirme olanaklarını bulacaktır. Dünyanın beşten büyük olduğunu o vakit tamamen ispat edecektir.
Güngör Gökdağ