Endişe etme yaşıyoruz işte, bazen bahar tadında, bazen kışın ayazında, biraz eksik biraz fazla, varla yok arasında… Bazen cümle alem birlikte, bazen yapayalnız içimizde.
09 Haziran’da yapılan Flaman Parlamentosu seçimlerinde, milliyetçi parti Yeni Flaman İttifakı (NVA) oyların % 23,9 ile birinci olurken, ırkçı parti Vlaams Belang oyların % 22,7 ile ikinci oldu. Federal Parlamentosu’nda, N-VA oyların % 16,7 ile sandalye sayısını 23’den 24’de, Vlaams Belang ise oyların % 13,8 ile sandalya sayısını 18’den 20’ye yükselti. Avrupa Parlamentosu’nda ise Vlaams Belang oyların % 14,50 ile ufak bir farkla % 13,96 oy alan N-VA’nın önüne geçti. Sandalye sayısı bakımından aynı güce sahip olsalar da, her iki parti de 3 sandalyesini koruyor.
Seçimlerin sona ermesinin ardından en çok dikkat çeken husus birçok Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerinde aşırı sağın yükselişe geçmesiydi. Belçika’da da giderek artan ekonomik sorunlardan kaynaklanan belirsizliğin sürdürülemeyecek boyuta ulaşması, halkı aşırı sağ ve ırkçı partilere yönlendirdi. Avrupalılar kendi açılarından haklı da olsalar, bu sonuç yüreğime dokunmadı desem yalan olur. Kendim için değil, çocuklarım ve torunlarımın geleceğinden endişe duymamak elde değil. Hem Avrupa genelinde hem de Belçika’da aşırı sağın son yıllarda yükselişte olduğu bilinen bir gerçekti. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, aşırı sağ başlangıçta geri adım atmak zorunda kaldı, ancak kısa süre sonra aşırı sağcı gruplar ve partiler yeniden ortaya çıktı. Şimdilerde ise normalleştirildi. Hadi milliyetçileri bir nebze de olsa anlayabiliyorum, sonuçta ülkelerini korumak adına zararlı ve kötü etkenlerden arındırmak isterler. Ancak ırkçılık başka birşey, ırkçı partiler hiç olmamalı hatta yasaklanmalıdır. Hepimiz ”aşırı ırkçı fikirlerin” ne anlama geldiğini az çok biliriz. Bilimsel bir bakış açısıyla bu, insanlar arasında ‘ırk’ veya etnik kökene dayalı eşitsizliği varsayan tüm tutum ve davranışları içerir. Bu nedenle aşırı sağcılık veya ırkçılık, insan haklarını ve çoğulcu bir toplumu reddeder. ABD ve Avrupa liderlerinin Filistinde yaşananları görmezden gelmeleriyle yıllardır diline doladıkları insan haklarının, çocuk haklarının aslında sadece göz boyamaktan ibaret olduğunu bütün çıplaklığıyla öğrenmiş olduk. Oysa ki, Avrupa insan haklarına ne çok güvenirdik, öyle değil mi? Aynı dünyada da yaşansa o haklar ne yazık ki kimine var, kimine yok. Ancak yine de konuyla alakalı çok da fazla karamsar olmamak gerekir.
(Birde Müslüman Arap ülkelerinin Filistine karşı inanılmaz duyarsızlığı var, onların ki de ap ayrı bir vefasızlık. Avrupa halkı onlardan çok daha duyarlıdır bunu sokaklara dökülerek yüzlerce defa kanıtladılar. Buna da değinmeden geçemiyorum ancak bu üzerinde makale yazmaya değer farklı bir konudur.)
Belçika’da milliyetçi ve ırkçı partilerin baskın geldiği Bölgesel seçimler, zaten her karmaşık koalisyon ortaklıkların seçiminde zorlanan ülkeyi daha da güç bir duruma düşürebilir. Aşırı sağın yükseldiğini ve bazı bölgelerde aşırı sol eğilimlerin arttığını gösteren sonuçlar, belki de federal sistemle yönetilen ülkeyi ekonomik açıdan rahatlabilir. Söyle ki, ikisinin arasında bir ortaklık sağlanırsa eğer mevcut yönetimde çıkmazlara uğratılan halkın yükünü, siyasi değişikliklerle bir nebze de olsa hafifletebilirler diye düşünüyorum.
Tüm gelişmeler, Avrupa'nın yeni bir siyasi döneme girdiğini göstermektedir. Özellikle göçmenlik konusunda ülkelerin ulusal sınırlarını yeniden kontrol etmesi muhtemeldir. Avrupalılar genel olarak yoksulluk, güvensizlik, düşük ücretler, ağır vergiler, temel sağlık hizmetin gerilemesi, göç akımı, yaşlı nüfusa karşı duyarsızlık ve konut ve kira fiyatların artışı gibi günlük yüzleşmek zorunda oldukları sorunların AB'nin bir sonucu olduğunun kanaatindeler. Seslerini duyuramadıkları bir AB sisteminden yılmış olan Avrupalılar tüm olumsuzlukları ortadan kaldırabileceğine inandıkları muhafazakar ve ulusal değerlerine geri dönmek isterler. Tarım sektörünün kötüleşmesine ve alım gücünün azalmasına neden olan zam ve ağır vergiler gibi etkenleri daha da artırarak, örneğin, Ukrayna'ya yapılan milyarlarca avro yardımın faturasını, orta sınıfa yüklemeleri halk arasında artık tolere edilemez bir hal aldı. Avrupa ülkelerinde kendi emeğiyle kıt kanaat geçinmeye zorlanan bireyler ve aileler yok edilen eski refahını mumla arar oldu. Bu nedenle halkın büyük bir çoğunluğu yabancı düşmanlığından değil de, mevcut duruma tepkisini belirtmek için oylarını en son çare olarak aşırı sağ ve muhafazakar partilerden yana kullandı. Aşırı sağ partiler, Avrupa halkı arasında tüm sorunlarına bir alternatif sunuyor gibi görünmektedir.
Ancak bilinen bir gerçek daha var, 2012 yılı dünyada, hem siyasi hem de ekonomik açıdan oldukça zor bir yıl olmuştur. 2012 yılında dünya ekonomisine, Avrupa’da yaşanan ekonomik olumsuzlukların önemli ölçüde damga vurduğu söylenebilir. Özellikle bankacılık sektörünün kırılgan yapısı, denetim mekanizmasında bütünselliğin olmayışı ve kurumsal zayıflıklar ile gücünü kaybeden Avrupa ekonomisi, azalan rekabet gücü, nüfusun yaşlanması, istihdamın azalarak işsizliğin ana bir sorun haline gelmesi ve sosyal güvenlik açıklarının artması gibi yapısal sorunlarla da uğraşmak zorunda kalmıştır. Avrupa ekonomisini bu denli zor durumda bırakan olumsuzlukların, son yıllarda artan borçların doğru bir şekilde finanse edilememesi ve borçların büyüklüğü sebebiyle konsolidasyona gidilmesinden kaynaklandığı belirtilmektedir.
Aşırı sağ ve sol her yerde tepkisel oylarla yükselirken Avrupa ülkelerini istikrarsızlık beklediğini inanmakta zorlanıyoruz. Ancak inanmak istesek de istemesek de bunun kaçınılmaz bir gerçek olduğunu yaşanan belirsizliklerle algılayabiliyoruz. En azından ben öyle hissediyorum. İngiltere Brexit ile kimseyi şaşırtmadı. Zaten hepimiz biliyorduk. AB siyasetini en fazla önemseyen Almanya ve Fransa dır. Diğer Avrupa ülkeleri bu iki ülke tarafından yönetilir ve dediklerinin dışına çıkmazlar. Geleceklerini AB’ye bağladıkları için çok fazla alternatif planları da yoktur. Bence ne yapacaklarını bildikleri de yok. Şimdiye kadar alıştıkları ve faydalandıkları Avrupa sistemi çöktü, çökecek bir durumda da olsa hala her şey yolundaymış gibi davranırlar. Bana göre Avrupa ülkeleri İngiltere gibi eski bağımsız yönetimine geri dönse çok daha iyi ederler. Tabii bu ne kadar mümkün, bilemiyorum ama ilerleyen zamanlarda AB’nın Avrupa ülkelerini daha da büyük sıkıntılara uğratacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Uyanık İngilizler yaş yere yatmazlar. AB projesinin başarısız olacağını çok öncesinden araştırıp keşfetmiş olmalılar ki Brexit, Brexit diyerek kendilerini korumaya aldılar. Haksız da değiller, gemisini kurtaran kaptandır. Gün gelecek AB üyesi olan her bir ülke ayakta kalabilmek için başının çaresine bakmak zorunda olacak, diye düşünüyorum. Rabbim Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinin ve vatandaşlarının (buna bizlerde dahiliz) hakkında hayırlısı neyse onu versin. Bu makalem kendi nacizane görüşümdür, bir kusurum olduysa affola…
Sevgiyle kalın
Yorum Yazın
Facebook Yorum