YÜZ VE ODA: YAŞAMIN ÖTEKİ YÜZÜYLE İLGİLİ
Bir, insan gizleyemez anıların izlerini, bir de odalar… İnsan yüzüyle başlar anıların izlerini yansıtmaya, odalarınsa önce duvarları çatlar. Kimi zaman da izler içerde oluşur, yüzde hiçbir şey görünmez. Tıpkı eski ama eskiye ait hiçbir belirti taşımayan duvarlar gibi. Asıl çalkantı, çeperin arkasındadır, hasar tuğlalarda oluşur. İnsan, anılarının sayısı arttıkça yaşlanır, odalarsa çökmeye yüz tutar. İster içerde oluşsun ister dışarıda kimsenin beklemediği bir anda yüz solar, duvar yıkılır, yüz ve oda metruk olur. Her iki durumda da iz her şeydir. Zamana koşut olarak gelişir ve biçimlenir. Sonucu ölümdür.
Yüz ve odanın benzerliği çok belirgin değildir. İmgesellik, içsellik ve derinlik içerir. Yüzün bütünlüğüne yöneltilen ilk bakıştaki şaşkın ifade, oda için de geçerlidir. Başlangıç her zaman şaşkınlık taşır. İmgelenenin hep dışındadır. Beklenen masalsı an, yerini soğuk ve keskin gerçekliğe bıraktığında şaşkınlık yiter, yerini alışkanlık alır. Bu, her ikisinin de (yüzün ve odanın) sürekli imgelenmeye açık olmasından kaynaklanır. İçsellik, dinginlikle doğrudan ilişkilidir. Oda ve yüzün her zaman bir dinginlik hissi uyandırması, içselliğindendir. Derinlik ise dilin ötesine geçilmesidir. Yüzün ve odanın tanımlanamaması, derinliğin göstergesidir. Üç özellik de yüzün ve odanın tanıdık hale gelmesiyle ortadan kalkar. Benzerlik, ifadesizlikle eşdeğer olur.
Duvar ve yüz için her zaman en acımasızı ifadesizliktir… İfadesizliği yeryüzünde en iyi içeren yalnızca duvarlardır. Bazı insan yüzlerinin duvara benzetilmesinin nedeni budur aslında. Burada belirtilmek istenen yüzün yokluğudur. Duvarların çökmesi, odanın bütünlüğünü nasıl tehdit ediyorsa ifadesizlik de yüzün bütünlüğüne saldırmaktır. Onun varlığını sona erdirmektir. Bu açıdan benzerliğin sürmesi oda ve yüzün için yaşamsaldır.
Oda ve yüz yaşamın görünmeyen, bastırılmış, silikleştirilmiş yönünü canlı tutmayı, korumayı ve kalıcı kılmayı sürdürüyor.
Yorum Yazın
Facebook Yorum